Etiket arşivi: 3646 INTEGRA

Üretim ve Kültür

Önceki yazılarımda teknoloji ve eğitim ikilisinin birlikte nasıl harmanlandığından bahsetmiştim. Bu harmanlanmanın sonucunda ortaya çıkmış olan günümüz çağının en önemli yapıtaşlarından biri de üretim oluyor haliyle.

Bir start-up, şirket, ülke veya herhangi bir topluluk varlığını sürdürebilir kılmak için üretmek zorunda artık. Peki tüketici konumundan üretici konumuna geçmek nasıl mümkün?

Teknoloji, inovasyon, girişimcilik gibi kavramlardan bahsedildiğinde herkesin aklına gelen temel bir isim var: Silikon Vadisi. Bu kavramları bünyesinde toplamış olmasının doğal sonucu olarak da üretimin merkezi haline geliyor. Silikon Vadisi ve oradaki şirketler neyi farklı yapıyor da önde gelen ülkelerle bile üretim gücü ve ciro bazında mücadele edebilecek, hatta geçebilecek seviyeye geliyor? Finans desteği, eğitim olanakları, altyapı ve teknik destek, insan kaynağı sağlanan tek yer Silikon Vadisi değil; artık bu imkanları sunan pek çok platform var. Demek ki aranan yanıt ihtişamlı “headquarter”lar ya da olağanüstü büyüklüklerdeki ekiplerde değil.

Silikon Vadisi’ni özel kılan en önemli değeri, kültürü. Bir ekosistemi ayakta tutan şey bünyesindeki her bireyin birbirleriyle “iletişim” halinde olabilmesi, birlikte hareket edebiliyor olmasıdır. Birlikteliği ve paylaşımcılığı savunan bir kültür, öğrenmeyi mümkün kılar, bu sayede üretim kapısının kilidi açılmış olur. Kapının ardına geçebilmek için adım atmak gerekir; öğrendiklerimizi geliştirebilmek, kişiselleştirebilmek, farklılaştırabilmek gerekir. Bunu yapabilmek için de öğrendiklerimizi deneyebilmek, pratikteki karşılığını gözlemleyebilmek gerekiyor. Başka bir deyişle, “hata” yapmak, yapabilmek gerekiyor.

Silikon Vadisi kültürünün en temel ve önemli özelliklerinin başında hata yapmaya karşı olan hoşgörü, hatta hata yapmaya teşvik etmek geliyor. Çoğu yatırımcı, daha önceden hep başarılı olmuş girişimcilerden ziyade birkaç defa iş batırmış girişimcileri tercih ediyor. Çünkü hata yapmış bireyler artık kriz anında ne yapmaları gerektiğini, düşüldüğünde nasıl kalkılacağını sadece başarıyı tatmış bireylere göre kat ve kat daha iyi biliyorlar.

Tabii bütün bunların yanında olmazsa olmaz bir durum daha var, gençlere fırsat vermek. Silikon Vadisi’nin konumlandığı San Francisco’da üniversiteliler caddesi diye de bilinen uzun bir cadde var, pek çok kafe veya oturabileceğiniz yer bulmanız mümkün. Bu caddede vakit geçiren üniversiteliler bir anda kendilerini, donanım ve tecrübelerini aktarmak üzere bekleyen önde gelen girişimciler, üst düzey yöneticilerle aynı masada bulabiliyorlar. Pek çok üniversiteli teknoloji devlerinde staj yapmak, farklı şirketlerden insanlarla birlikte ortak proje geliştirmek gibi imkanları bulabiliyor.

Peki bu kültür nasıl başka yerlerde de oluşturulabilir, nasıl daha da geliştirilebilir. Kültürün sözlük anlamı; tarihsel ve toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan her türlü değerlerle bunları kullanmada, sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların tümü. Yani sadece bireysel değil toplumsal gelişim söz konusu, başka kuşaklara aktarım yapmak, iletişim kurmak söz konusu. Bu noktada konu yine aynı temel kavrama bağlanıyor, eğitim, “yeni kuşakların” hayata hazırlanma süreci; kültürlerin aktarıldığı kitle, gençler.

Bahsettiğimiz türde bir kültürün oluşabilmesi için eğitimin sadece sınıflar içerisinde ve temel bilimleri öğrenme süreci olarak değerlendirilmemesi ilk koşul. İletişim kurmamızı, paylaşmamızı, hata yapmamızı sağlayacak süreçlerin de eğitime dahil edilmesi gerekiyor. Bunun en güzel örneklerinden biri öğrencilerin yer alabileceği farklı konseptlerdeki yarışmalar.

Üç yıldır FIRST(For Inspiration and Recognition of Science and Technology) vakfının düzenlediği robotik yarışmalarına katılan biri olarak, bu zaman zarfında öğrendiklerim, edindiğim tecrübeler, kurduğum ilişkiler hem çok sayıda, hem de gerçekten nitelikleri çok yüksek. Vakfın düzenlediği yarışmalar gençlere okulda öğrendikleri fizik, matematik bilgilerini tasarım ve yazılımla harmanlayarak kendi robotlarını inşa edebilme imkanı sunuyor. Bilim ve teknolojiyi yaymak ve fırsat eşitliğini sağlamak adına takımların yaptığı çalışmaları destekliyor, isimlerini duyuruyor ve bu esnada sponsorluk görüşmesi, Ar-Ge, üretim gibi pek çok alanda çalışan gençlere erken yaşlardan itibaren bir şirket gibi hareket edebilmeyi öğretiyor.

Yani yola robot yapmak üzere çıkan bizler bu esnada paylaşmayı, iletişim kurmayı, düşünmeyi, yaptığımız onlarca prototipin çalışmaması üzerine bozup tekrar yapmayı, araştırmayı, hata yapmayı öğrenirken buluyoruz kendimizi. E tabi bahsetmeden edemeyeceğim, Türk gençleri olarak muhtemelen diğer ülkelere nazaran daha da iyi öğreniyoruz tüm bunları. Çünkü maalesef biz; gençleri kendi binasına alan, kendi profesörlerini, mühendislerini ve uzmanlarını mentör yaparak destek sağlayan NASA, Boeing, Intel gibi destekçi şirketlere ya da oluşumlara sahip değiliz henüz. İşler biraz kendi yağımızda kavrulmamızla yürüyor. Yani üretim kültürünün önemli bir kısmından yoksunuz aslında.

Fakat gururla şunu da ifade etmek isterim ki, FRC Robotik takımı 3646 INTEGRA olarak bu desteklere sahip olan ekiplerle de kafa kafaya mücadele ediyoruz. Yarışma iki ayaklı gerçekleşiyor, bölgesel turnuva ve dünya şampiyonası. 3 yıl önce yarışmanın en prestijli ödülü olarak geçen Chairman’s Award’u kazanan ilk Türk takımı olduk, bir sonraki yıl ise bu ödülü tekrardan kazanarak bir kez daha Dünya Şampiyonasına katıldık ve bu sefer de Chairman’s Award Finalist ödülünü kazanarak bu alandaki 3 ekipten biri olmayı başardık. Bu yıl ise bölgesel turnuvamızda robotumuzla Winning Alliance, ardından ise Dünya Şampiyonasında Division Finalist ödüllerini kazandık. Arkamızda teknoloji devleri yoktu belki ama, bize üretim kültürünü aşılmaya çalışan ve her daim destekçilerimiz olan çok sevgili hocalarımız Tolga Yıldız ve Neslihan Çınar’a da en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Gençleri bu tür süreçlere teşvik eden ve bu imkanları sunan herkese de ayrıca teşekkür ediyorum.

“Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekayı geliştirmektir,” demiş Mustafa Kemal Atatürk.

Ben de bu noktada şu soruyu sormak istiyorum sevgili yetişkinlerimize; sizce de biz gençlerin sizlerle birlikte öğrenme ve çalışma, birlikte baştan aşağı yeni bir kültür oluşturma, sizlerle birlikte tüketici değil de üretici olmamızın zamanı gelmedi mi?

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

STEM ile Kuyu Köpek’i Kurtarmak

“Teori önemli, ama pratik olmadıkça bir anlamı yok!” benzeri cümleler duymaya alışık olduğumuz klişeler arasında yer alıyor. Peki bilgimizi, tecrübelerimizi pratiğe aktarmaya olan artan ihtiyacımız nereden kaynaklanıyor ve bu geçiş süreci nasıl ilerlemekte?

Küçükken hepimizin aklına “Tamam ama bu dersler benim ne işime yarayacak?” sorusu takılmıştır. Uzun yıllar süren eğitim hayatlarımız boyunca dersten derse, konudan konuya atlar ve sürekli belleğimize yeni bilgi katmaya çalışırız. Peki ama gerçekten, bellektekileri nasıl ve ne zaman kullanacağız?

Üniversite mezun sayıları her geçen yıl daha da artıyor, bir başka deyişle artık her sektörde her alanda aynı temel bilgi düzeyine sahip çok sayıda profesyonel var. Bu, bizi başka bir soruya daha yönlendiriyor: Neden sektörün içinde yer alan herkes aynı düzeye ulaşamıyor? Bu sorunun cevabı ise basit gözüküyor. Bilgiye erişimin inanılmaz derecede kolaylaştığı günümüzde; mevcut bilgiyi verimli, hızlı ve düzgün şekilde “pratiğe” aktarmadığımız sürece gelişimimiz önemli ölçüde kısıtlanıyor. Ve kendimizi kısıtladığımız andan itibaren bir kısır döngü başlıyor ve belli süre sonra gelişim tamamen durma ve hatta gerileme aşamasına geliyor. Bu noktada akla gelen bir başka soru ise, eğitim sistemleri bu süreci nasıl etkilediği. Dünyanın en iyi eğitim sistemleri arasında bile ayrıca vurgulanan Fin eğitim sistemi yakın geçmişte radikal bir değişikliğe doğru yol almaya başladı. Fizik, matematik, tarih gibi klasik müfredatlar yerine disiplinler arası düşünmeyi, anlamayı, incelemeyi öğreten ve aynı anda birçok beceriye odaklanan uygulamalı müfredatlara geçilecek. Hali hazırda zirvede olan bir eğitim sistemini bu değişikliğe götüren şey ise aynı şekilde artık pratikte, günlük hayatta uygulamaya duyulan devasa ihtiyaç.

Anlatmaya çalıştığım durumun ne kadar gerçekçi olduğunu geçtiğimiz günlerde hepimizi kenetleyen bir örnek sayesinde görmüş olduk. Eğitim hayatlarını “STEM(Science Engineering Technology and Math)” sistemi ile birleştirmiş olan ve derslerinin yanında pek çok farklı bilim dalını bir araya getiren, uygulamaya geçmelerini sağlayan robotik ile ilgilenen gençler bu tecrübeleri sayesinde bir can kurtarılmasında destek oldular: Kuyu Köpek.

FRC robotik takımları 3646 INTEGRA ve 6025 Adroit Androids derslerde ve turnuvalarda edinmiş oldukları bilgilerini hızlı bir şekilde uygulamaya geçirmeyi başararak bir robotik kol geliştirdiler ve kurtarma sürecinde destek oldular. Yani bilimi teoriden çıkarıp, pratiğe aktarmayı başarmış oldular. “Algoritmik düşünme” ve “mühendis beyin” kavramlarının hayatımıza nasıl etki edebileceğini ve bu becerilerin nasıl elde edildiğini de bu örnek sayesinde daha iyi anlayabilme imkanımız oldu.

Süreç içerisinde yer almış biri olarak öncelikle şunu belirtmek istiyorum, bilgi birikiminizi ve tecrübelerinizi günlük hayatın bile ötesine taşıyıp, bir canın kurtarılmasına yardım noktasına kadar getirebilmek inanılmaz bir duygu. Tüm ülkenin tek yürek olduğu ve gelecek adına güzel bir tablo ortaya serdiği bu sürece tanıklık etmek paha biçilemez. Bu süreç aslında bizler için bitmiş sayılmaz. Şu an Kuyu Köpek olaylarının bir daha yaşanmaması ve benzer şekilde ağaçlarda, yüksek noktalarda mahsur kalan hayvan dostlarımıza da yardımcı olabilmek adına iki yeni kol daha geliştirmeye başladık. Stanford Robotik Bölümü’nden özel davet aldık ve yeni kollarımız için pek çok farklı profesör ve mühendisle bir araya geleceğiz. Ortaya daha güzel çalışmalar çıkartacağımıza inanıyoruz ve ülkemizi temsil edeceğimiz için gurur duyuyoruz.

Bilimin, bilginin, tecrübelerin sadece zihinlerimizle kısıtlı kalmadığı ve hayatlarımıza daha çok etki ettiği, bütünleştiği günler dilerken; bir Türk Genci olarak, bizlere fırsat tanındığında, tıpkı Kuyu Köpek sürecinde olduğu gibi, neler yapabileceğimizi de bir kez daha hatırlatmak isterim.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]