Kategori arşivi: TED

Bu bölümde ‘un ilgi alanına giren TED konuşmalarının özetlerini bulabilirsiniz. Konusunda uzman kişiler tarafından yapılan TED konuşmaları içerisinde siber güvenlik, internet yönetişimi, bilişim ve daha birçok farklı alanda yen’baki; açıları ve özgün fikirler sunmaktadır.

Öğrenebilen Bilgisayarların Muhteşem ve Korkutucu Sonuçları

Teknoloji uzmanı ve data bilimcisi Jeremy Howard, TEDTalks’taki konuşmasında çok hızlı ilerleyen bir alan olan “derin öğrenmeyi” anlatıyor. Derin öğrenme süreciyle, bilgisayarlara Çince öğrenme, fotoğraflardaki nesneleri ayırt edebilme veya tıbbî bir teşhis sürecini idrak edebilme gibi çeşitli kabiliyetler kazandırılabiliyor.

 

Eski yöntemle bir bilgisayara herhangi bir şey öğretebilmek için muhakkak onu programlamak gerektiğini belirten Howard, eğer programcı bir şey yapmayı kendisi bilmiyorsa, bu durumda bu şeyi bilgisayara da öğretemeyeceğini anlatıyor. Fakat makina öğrenimi ile, bilgisayar gibi teknolojik ürünlerin öğrenme süreçleri üzerine çalışıyor. Howard da konuşmasında, makina öğreniminin geçmişini, bugününü ve geleceğini, örnekler ile tartışıyor.

 

“Bilgisayarlar öğrenebilirler”

 

Howard, makina öğreniminin ilk büyük başarısı olarak Google’ı örnek veriyor. Bu arama motorunun kullandığı algoritma, makina öğrenimi içermekteydi ve daha sonra Amazon ve Netflix gibi ticari oluşumlar da makina öğrenimi süreçlerinden etkin şekilde faydalandı. Bu süreç, bizzat sistemin kendine programlanmış olmadan, sistemin mevcut datayı kendi kendine analiz ederek çıkarsamalar yapması temel mantığına dayanıyor.

 

Howard, konuşmasına, Geoffrey Hinton ve ekibi tarafından yürütülen bir çalışmayı anlatarak devam ediyor. Bu çalışmada, insanoğlunun öğrenme kabiliyetini taklit eden bir süreçle bilgisayarların da öğrenebilme yeteneği kazanması araştırılıyor.

 

“Bilgisayarlar dinleyebilirler”

Bilgisayarlar öğrenebilirler, diyerek konuşmasına başlayan Howard, bilgisayarlar dinleyebilir diyerek devam ediyor. Anında İngilizce’den Çince’ye çeviri yapan bir algoritmayı örnek gösteren Howard, 2011 yılında Almanya’daki Institut für Neuroinformatik merkezi tarafından yapılan bir araştırma yarışmasında, derin öğrenme süreciyle, trafik işaretlerini insanlardan çok daha iyi tanıyabilen bir sistemin hayata geçirildiğini kaydediyor. 2012 yılında Google tarafından yapılan bir araştırmada da, bilgisayar sistemi, binlerce YouTube videosunu izleyerek insan ve kedi kavramları arasındaki farkı öğrenebilmeyi başardı.

 

“Bilgisayarlar görebilirler”

Bilgisayarların, cümleleri bölerek içlerindeki olumsuzluk içeren unsurları analiz etme kabiliyeti kazandığı çalışmalar yürütüldü. Howard bunları açıkladıktan sonra, bilgisayarların ne tür kabiliyetler kazanabileceği konusuna devam ediyor:

 

“Bilgisayarlar okuyabilirler” / “Bilgisayarlar yazabilirler”

Howard ayrıca, bilgisayarların, elle veya başka şekillerde yazılan metinleri okuyabildiklerini, benzer şekilde de yazı üretebildiklerini anlatıyor. Konuşmacı, kanserli hücreler kadar, kanserli hücrelerin yanında bulunan hücrelerin de önem arzettiği bilgisinin, öğrenebilme kabiliyetine sahip bilgisayarlar tarafından bulunduğunu ve onkoloji bilimine katkı sağlandığını anlatıyor.

 

Howard, derin öğrenme süreçleri kullanan bilgisayarların, ileride hangi alanlarda insanlığa hizmet edebileceğine de konuşmasında yer veriyor. Örneğin Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünyada tıp uzmanı eksikliğinin giderilmesinin ancak 200 yıl gerektirdiğini belirten Howard, derin öğrenme kabiliyeti bulunan bilgisayarlar yoluyla bu eksikliğin kısa sürede giderilebileceğini vurguluyor. Konuşmasında ayrıca, makina öğrenmesi devrimi gerçekleşirse, bunun bedellerinin de bir çok hizmet sektörü çalışanı için ağır olabileceğine değiniyor. Howard’a göre bu devrim, endüstri devriminden çok daha ağır sonuçlar doğurabilir.

Mahremiyet Neden Hepimiz İçin Önemli

 

Edward Snowden belgelerinin kamuoyuna duyurulmasında en aktif rol alan gazetecilerden biri olan Glenn Greenwald, TEDTalks’ta mahremiyet kavramınının önemine dair bir konuşma yapıyor. Snowden’ın ABD devletinin internet kullanıcılarının mahremiyetini dikkate almayarak dinleme ve izleme faaliyetlerinin kamuoyuna sızdırılması olayının mahremiyete dair çeşitli farklı fikirleri tetiklediğini anlatan, Ekim 2014’te gerçekleştirilen, dolayısıyla oldukça yeni olan konuşmada, Greenwald çeşitli örnekler ve olaylar üzerinden mahremiyeti irdeliyor.

 

Konuşmasının başında Greenwald, 16 aydır “Neden Mahremiyet Önemli?” sorusu konusunda çalıştığını belirtiyor. Bir zamanlar liberalleşme, özgürleşme ve demokratikleşmenin temel unsuru olarak lanse edilen internet hakkında, Snowden’ın ortaya döktüklerinden sonra ciddi bir paradigma değişimi yaşandığını vurguluyor. Greenwald konuşmasının asıl hedef kitlesi olarak, “Sadece uygunsuz ve suçlu davranışlarda bulunanlar bu tür istihbarat faaliyetlerinden korkmalılar.” şeklinde düşünen ve mahremiyet ihlalleriyle ilgili problem görmeyen insanlara hitap ediyor. Bu tür bir düşünce, dünyada sadece iki tür yani iyi ve kötü diye iki grup bulunduğu yanılgısını üretiyor.

 

Greenwald, öncelikle, mahremiyetin önemsiz olduğunu iddia eden grubun, buna inanmadığını ve bir taraftan kendi güvenliklerini sağlamak için ellerinden geleni yaptıklarını belirtiyor. Bu tür fikre sahip olan bir çok insana, email şifrelerini bütün email kontakt adreslerine göndermesini önerek Greenwald’ın bu önerisine hiç kimse yanaşmıyor. Konuşmacı, tekrar tekrar, insanî olarak saklamak isteyebileceğimiz şeyler olacağını ve mahremiyetin bu konuda hayati derecede önemli olduğunu söylüyor. Mahremiyet ihtiyacı, Greenwald için en temel insan ihtiyaçlarından biri.

 

Jeremy Bentham’ın “Panopticon” adlı, hapishaneler için bir izleme sistemi geliştirdiğini ve bu sistemin detaylarını açıklayan Greenwald, bu şekilde psikolojik bir itaat sistemi oluşturulduğunu anlatıyor. Bu psikolojik disiplin sistemini siyaset bilimi disiplini içinde açıklayan Foucault’yu da anıyor, ve sürekli izlenme psikolojisinin toplumları dönüştürme ve disipline etmede artık modern Batı’nın yolu olduğunun altını çiziyor. Siyasi izlemenin edebiyattaki zirve noktası, Orwell’in 1984 adlı romanı. İbrahimî dinlerin de her an herşeyi gören bir tanrı anlayışına sahip olduğunu belirtiyor.

 

Greenwald, “sadece suç işleyenlerin mahremiyete ihtiyacı oldukları” anlayışının ayrıca iki yıkıcı fikri de beraberinde getirdiğini açıklıyor. Bunlardan birincisi, “eğer birinin mahremiyete ihtiyacı varsa, muhakkak kötü işler çeviriyordur.” fikri. İkincisi ve daha hasarlı olan fikir ise, siyasî otorite sahiplerine kendini zararsız ve uysal olarak göstermeye çalışıldığı takdirde, mahremiyet ihlallerinden korkmanın gereksiz olduğudur. Bu şekilde, siyasi otoritelere kayıtsız şartsız itaat riski ortaya çıktığını belirten Greenwald, bir toplumun sıhhatinin seviyesinin, uysal ve itaatkar toplumunun miktarı ile değil, muhalif olmayı seçenlere nasıl davranıldığıyla ölçülebileceğni vurguluyor.

İnternet, Orwell’in Korktuğu Şey Mi?: Siberalan ve Baskıcı Rejimler

2009 yılında TedTalks’ta araştırmacı ve akademisyen Evgeny Morozov, siyaset bilimi açısından internetin önemine değinen ve yepyeni bir bakış açısı sunan noktaları içeren bir konuşma yapıyor. Evgeny, “iPod liberalizm” adını verdiği internet üzerinden liberal değer savunuculuğunun, aslında gerçeği yansıtmadığını, siberalanın baskıcı rejimleri daha da güçlendirici bir işlev gördüğünü örnekleriyle açıklıyor.

Avrupa’daki son diktatörlük olarak bilinen Belarus kökenli Morozov, internet ve siyaset bilimi konusundaki yayınlarıyla biliniyor. Morozov, internetin çeşitli stratejilerle diktatörlükleri güçlendirici bir platform olarak kullanılabileceği temel savıyla hareket ediyor. İnternetin demokratikleşme süreçlerini nasıl engellediğini araştıran Morozov, Batı’da genel olarak teknolojik gelişmenin otomatik olarak demokratikleşme süreçlerine neden olacağına dair genel kanının aslında bir yanılgıdan ibaret olduğunu belirtiyor. “iPod liberalizm” diye andığı bu yanılgının arkasında yatan sebep, Morozov’a göre, teknolojik cihazı ve internet bağlantısı olan her kullanıcının liberal demokrasi taraftarı olduğu zannı. Bunun son derece yanlış olduğunu belirten Morozov, örnek olarak 1990’larda Rwanda’daki soykırımın arkasında iki radyo kanalından yayılan nefret söylemi bulunduğunu açıklıyor.

Çeşitli devletler, propaganda faaliyetleri için siberalanı etkili şekilde kullanıyor. Rusya, Çin, İran gibi kimi ülkeler, blogger ve sosyal medya uzmanları istihdam ederek, ideolojilerini yaymaya ve haklılaştırmaya çalışıyor. Siberalanı bu kadar etkili kullanmalarının nedeni ise, sansür politikalarının bu ülkelerde aslında çok az işe yaraması. Morozov ayrıca 2009 yılında gerçekleşen bir olayı anlatıyor. Çin’de bir tutuklunun şüpheli şekilde ölümü üzerine internette yayılan binlerce yorumu engellemek için Çin hükümeti, bu online kullanıcılardan 4 tanesini seçip, hapishaneyi ziyaret ettirmeyi seçiyor. Sonrasında da bu kullanıcıların gördükleri olumlu manzaraları bloglarında anlatması bekleniyor. Sonuç olarak da olay unutulup üstü kapatılarak, normal sansürle başarılamayacak bir propaganda tamamlanmış oluyor.

Morozov, bu şekilde otoriter devletlerin, kendilerini eleştirenlere uzanıp onları sürecin içine dahil ederek susturmalarının siyaset biliminde “otoriter deliberasyon” olduğunu anlatıyor. Otoriter deliberasyon yoluyla hem kitleler kendilerini karar alma mekanizmasının içinde hissettiklerinden daha uysallaşıyor, hem de otoriter rejim ülke içinde ve dışında kendini haklılaştırmış oluyor. Ayrıca sosyal medya ve bloglar, bu devletler için eşi bulunmaz bir istihbarat toplama ortamı sunuyor. Eskiden, örneğin İranlı muhaliflerin nasıl örgütlendikleriyle ilgili bir araştırma aylar alırken, şimdi sadece Facebook sayfalarına bakmak yeterli oluyor.

Morozov’a göre, siber aktivizm’den bahsedildiği kadar, siber hedonizm’den de bahsedilmeli. Siber dünya, kitlelerin mobilize olabileceği ve seslerini duyurabileceği bir yer olduğu kadar, aynı zamanda “kitlelerin afyonu” olarak isimlendirilecek bir pasifize etme ve susturma aracı. Morozov, interneti ütopik bir dünya olarak görmeyi bırakıp, aslında nasıl gerçekleri barındırdığını görmemiz ve ona göre hareket etmemiz gerektiği önerisiyle konuşmasını tamamlıyor.

Şifrenizin Sorunu Ne?

Carnegie Mellon Üniversitesi’nde bilişim alanında dersler veren Prof. Lorrie F. Cranor, TEDTalks’taki konuşmasında şifreler ve şifre güvenliği hakkında yaptığı araştırmasını dinleyicilerle paylaşıyor. Cranor, ilk defa üniversite bilişim departmanının şifre politikalarında ayrıntılı değişikliğe gitmesi ile şifreler konusunda araştırma yapma fikri ediniyor. Fakat şifrelerin mahremiyeti dolayısıyla NIST’in bile elinde yeterince şifre verisi bulunmaması üzerine, bu araştırmayı ekibiyle birlikte kendisi yürütüyor.

Üniversite kampüsünde yapılan anketler ile, online kullanıcılara, şifrelerini açıkça yazmadan şifreleri hakkında sorular soruluyor. Şifrelerde rakam kullanılıp kullanılmadığı, hangi tür karakterlerin hangi sıralarda kullanıldığı gibi sorular yoluyla şifreler hakkında oldukça fazla veri elde ediliyor. Ayrıca Carnegie Mellon Üniversitesi’nde üniversite bünyesindeki tüm şifreleri (şifreleri birebir görmeden) inceleyen Cranor, işletme ve finans gibi bölümlerin mensuplarının, şifre güvenliğine en fazla dikkat eden grup olduğunu farkediyor. Şifre güvenliği açısından en zayıf ve dikkatsiz olan üniversite mensupları ise, bilgisayar ve yazılım bölümü öğrencileri.

Cranor ve ekibi, araştırmalarını derinleştirerek, kullanıcıların şifrelerini nasıl oluşturduklarını ve bu şifreleri oluştururken nasıl bir mantıkla hareket ettiklerini araştırmaya başlıyor. amazon.com’un Mechanical Turk uygulaması üzerinden, 50¢ karşılığında kullanıcılardan şifre üretmeleri bekleniyor. Bu yöntemle yaklaşık 5000 hayali şifre toplayan Cranor ve ekibi, şifrelerde en fazla kullanılan trendleri ortaya çıkarıyor. Örneğin şifrelerde belli başlı bazı hayvan isimleri (maymun, kedi, vb), bazı karakterler (@, ., ! vb.) sıklıkla tercih ediliyor. Fakat yine de kullanıcıların halen şifre güvenliğinin önemini idrak edememiş olmaları, 123456, qwerty, iloveyou gibi şifrelerin sıklıkla tercih ediliyor olması ve bunun siber suçluların işlerini kolaylaştırması, Cranor tarafından altı çizilen noktalardan.

Günümüzde bir kullanıcının çok fazla sayıda şifresi bulunduğu ve bunların hepsinin hatırlanmasının zor olduğunu kabul eden Cranor, internet kullanıcılarının şifre güvenliği konusunda nelere dikkat etmeleri gerektiği konusunda da önerilerde bulunuyor. Hem güvenli hem de hatırlanması kolay şifre seçimi için en etkili yöntemin “hecelenebilir şifreler” (pronouncable passwords) olduğunu belirtiyor. Bu şifreler, herhangi bir sözlükte bulunmayan, fakat dil ile söylenmesi herhangi bir kelimeyi söylemek kadar kolay olan şifreler.

Cranor, şifre konusunun siber suçlar ve siber güvenlik açısından önemini yineleyerek konuşmasını tamamlıyor.

Demokrasiyi İnternete Uyarlamak

İnternetin kitlelerce yaygın kullanılmasının demokrasinin geleceği konusunda nasıl değişimlere sebep olacağı, sürekli tartışılan bir konu. Özellikle sosyal medyanın toplumsal olaylarda gücünün yadsınamaz bir konuma gelmesi, bu tartışmaları daha da derinleştiriyor. Bir taraftan da ulus devletlerin siber alanda kontrol, sansür ve kısıtlama uygulamaları, bu tartışmalara başka bir boyut daha kazandırıyor.

Arjantinli demokrasi aktivisti Pia Mancini, geçtiğimiz hafta TEDTalks’ta gerçekleştirdiği konuşmasında, internetin demokrasi açısından geleceğini tartışıyor. Mancini konuşmasına 19. yüzyıldan kalma kurumlar ile demokrasiyi sürdürmeye başladığımızı ve bu kurumların da 15. yüzyıl bilgi teknolojilerine dayandığını belirterek başlıyor. Bu teknoloji ise, çoğunluk adına sadece bir kaç kişinin günlük kararlar vermesi esaına dayanıyor. Ayrıca bu sistemde, düzenli olarak bizi yönetecek otoriteleri seçiyoruz, fakat otoritelerin kararlarına nasıl vardıkları konusunda herhangi bir etkimiz bulunmuyor. Bu tür bir sistem sadece iki tür sonuç ortaya çıkarabiliyor: sessizlik veya gürültü.

Mancini, “Temsil yoksa vergi yok.” şeklindeki 18. yüzyıl sloganının “İletişim yoksa, temsil yok.” şeklinde değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor. Bu iletişimin gerçekleştirilmesi için de, teknolojik yöntemlerin kullanılmasını elzem olarak görüyor.

Mancini, Arjantinli arkadaşlarıyla DemocracyOS adında bir uygulama geliştirdi. Açık kaynak kodlu bu uygulamanın amacı ise, vatandaşlar ile seçtikleri temsilciler arasında bir köprü kurmak. Parlementoda tartışılan veya oylanan kararlar, gündelik dil ile vatandaşlara ulaştırılıyor. Bu şekilde vatandaşların sürekli bilgi alabilmeleri mümkün oluyor. Ayrıca kullanıcılar bu online platformda, verilecek olan siyasi kararları oylama imkanı da buluyor. Bu oylama siyasiler için bir referans işlevi de görebiliyor. Bu platform yoluyla genç bir parti kurmayı da başaran Mancini, 21. yüzyıl siyasetinde teknolojinin geri dönülmez şekilde kendine bir yer edindiğini savunuyor.