Kategori arşivi: TED

Bu bölümde ‘un ilgi alanına giren TED konuşmalarının özetlerini bulabilirsiniz. Konusunda uzman kişiler tarafından yapılan TED konuşmaları içerisinde siber güvenlik, internet yönetişimi, bilişim ve daha birçok farklı alanda yen’baki; açıları ve özgün fikirler sunmaktadır.

Siber suçlarla mücadelede Kuş Gribi formülü

IBM Güvenlik şirketinin genel müdür yardımcısı Caleb Barlow, geçtiğimiz kasım ayında gerçekleştirdiği TedTalk konuşmasına siber suç dediğimiz kavramın artık kontrolden çıktığını vurgulayarak başlıyor. Kayıtlar çalınıyor, insanlar sağlık sigortası verilerini siber hırsızlara kaptırıyor ve bu fark edilene kadar belki aylar geçiyor. Bu sorunun kaynağında ise casusluk veya ulus-devletlerin olduğu düşünülüyor. Fakat bu kadar kontrolden çıkmış bir siber suç ağı kim tarafından kontrol ediliyor?

Siber Suç Örgütleri

Birleşmiş Milletler’e göre suçların yaklaşık %80’i organize ve karmaşık siber suç örgütleri tarafından gerçekleştiriliyor. Barlow’un konuşmasında belirttiği gibi, siber suç günümüzde 445 milyar dolar ile dünyanın en büyük yasadışı ekonomilerinden biri haline geldi. Peki bu suçlular nasıl çalışıyor? Barlow bize küçük bir hikaye anlatıyor:

“Bir yıl kadar önce, güvenlik araştırmacılarımız sıradan görünen fakat aslında karmaşık olan bir Truva atıyla karşılaştılar. Dyre Wolf denilen bu tür, bilgisayarınıza sızıyor ve bekliyor. Banka hesabınıza eriştiğiniz andaysa bilgilerinizi çalıp tüm paranızı çalıyorlar. Bu virüsün ikinci özelliğiyle geniş çapta bir havale yapmaya çalıştığınızda devreye giriyor. Sizi bankanızmışçasına arayıp tüm bilgilerinizi çalıyorlar; bu süreç her seferinde suçlulara yarım ile bir milyon arasında para kazandırıyor.”

SİBER/BİLGİ GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ TÜM TED KONUŞMA ÖZETLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

Siber Suça Karşı Sıra Dışı Bir Çözüm

Barlow’a göre bu örgütler meşru bir şirket gibi işliyor; çalışanları Pazartesi-Cuma çalışıp, hafta sonları tatil yapıyorlar. Zamanlarının çoğunu Dark Web’de geçiriyorlar. Burada saldırı satın alıp herhangi bir siteden satın aldığınız herhangi bir ürün gibi fiyatına ve yorumlarına bakıyorlar. Böyle saldırı alışverişlerinde ücret iade garantisi bile veriliyor. Barlow yaptıkları şeyden hoşlanmasak da girişim çabalarına saygı duymalıyız diyor. Fakat bu sorun nasıl çözülecek?

Anonim oldukları ve hukuk dışında hareket ettikleri için, kimliklerini belirlemek gibi bir seçenek söz konusu olmuyor. Barlow’un ise tamamen yeni bir önerisi var: Kötü adamlar için ekonomiyi değiştirmek. Bu önerinin nasıl işleyeceğini anlatmak içinse Barlow, Ebola, Zika ya da Kuş Gribi gibi bir hastalık salgınına verilen tepki örneğini kullanıyor. Yani bunu durdurmak virüsün kime bulaştığını ve nasıl yayıldığını bilmekten geçiyor.

Veri Paylaşımı Neden Önemli?

Böyle bir durumda hükümetler ve özel kurumlar dahil herkesin çabuk ve açık davranması şart. Çünkü virüsün yayılmasını engellemek ve henüz ulaşamadığı herkesi kendilerini korumaları konusunda uyarmak kolektif bir çaba gerektiriyor. Barlow durumun şu an için bu şekilde olmadığını anlatıyor. Çünkü kurumlar çoğunlukla saldırılar hakkındaki tüm bilgiyi kendilerine saklıyor. Bu bilgileri paylaşarak siber suçlulardan daha hızlı olmak ise Barlow’a göre mümkün. Çünkü bilgi paylaşımı, bu durumda bir aşılama yapmakla aynı anlama geliyor. Bilgi paylaşımı yapmamak ise çok daha fazla sayıda insanın bu virüsü kapmasına sebep oluyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurun

[wysija_form id=”2″]

Fakat insanların tüm olanlardan haberi olduğu takdirde, siber suçluların planlarını bozmak, saygınlıklarını, puan ve yorumlarını düşürerek para kazanamamalarını sağlamak çok daha kolay. Fakat kötü adamlar için onların ekonomisini değiştirmek; tüm siber güvenlik endüstrisinin düşünce yapısını değiştirmek demek. Böylece bir yıl önce, Barlow ve ekibi dünyanın en geniş veri tabanlarından birine sahip IBM’in verilerini internet üzerinden paylaşmaya karar veriyor. Başta herkese çılgınca gelen bu fikir, şu an dört binden fazla şirket tarafından kullanılıyor. Barlow ise tüm kurumların veri paylaşımına katılıp bu suçu durdurmaya çalışmaları gerektiğini belirtiyor.

 

 

 

Yapay Zeka: Dost mu Düşman mı?

Dijital düşünür ve yazar Kevin Kelly, 2016’nın Haziran ayında yaptığı Tedtalk konuşmasında birçok kişinin düşüncesinin aksine yapay zekanın insanları işsiz bırakmayacağını; tam tersine insanlar ve yapay zekanın bir arada var olabileceğini anlattı.

Teknoloji Nereye Gidiyor?

Teknoloji geliştikçe bize getirdiği olanaklara şaşırıyoruz. Ama Kelly’ye göre teknolojik gelişmelerin çok tahmin edilebilir yönleri var. Çünkü teknolojik sistemlerin pek çoğu kimya ve fizik kurallarından gelen eğilim ve aciliyetlere sahipler.

Kelly, bu eğilim ve aciliyetleri yerçekimine benzetip şöyle devam ediyor: Bir yağmur damlasının vadiden aşağı doğru nereye gittiğini göremezsiniz; ama kaçınılmaz olan yolunun kesinlikle aşağıya doğru olduğudur. Yani telefonun veya internetin icadı kaçınılmazdı; ama iPhone ya da Twitter’ın değildi.

Günümüzün Eğilimi: Akıllılaştırma

Bu eğilimler günümüzde Kelly’nin deyimiyle bir “cognification” yani akılılaştırmaya doğru gidiyor; başka bir deyişle, yapay zeka önümüzdeki 20 yılın en ilham verici gelişmesi olma yolunda. Zaten hali hazırda sahip olduğumuz yapay zeka teknolojisi giderek daha da gelişiyor ve eskiden video oyunlarında rakip olduğumuz bilgisayar oyunu nasıl oynayacağını iyi biliyor.

Kelly’ye göre bu teknolojik trendi ve yapay zekayı daha iyi anlamak için üç farklı boyut var. Öncelikle insan zekası zeka kavramını anlama konusunda yeterli değil. Zekayı tek boyutta düşündüğümüzü söyleyen Kelly, zekanın aslında farklı notaların karışımından oluşan bir senfoni olarak tanımlıyor ve ekliyor: her nota bizim bilişselliğimizde farklı bir enstruman çalıyor.

SB’de yayınlanan diğer TED konuşma özetleri için tıklayınız

Duygusal zeka, çıkarımsal mantık ve daha pek çok farklı zekalara sahip olduğumuzu ve bu bölümlerin her birinin güçlü yönlerinin farklı olduğunu savunan Kelly, makineleri de aynı şekilde tasarladığımızı söylüyor. Makinelerin çoğu bazı bölümlerde bizden çok daha ilerideyken, bazı alanlarda bize yaklaşamıyorlar; çünkü buna ihtiyaçları yok. Aslında uzun zamandır hesap makinelerimiz aritmetik konusunda bizden daha iyiler, ya da Google’ın hafızası bizden çok daha güçlü; fakat bizim gibi düşünmüyorlar. Bizim gibi gündelik kaygıları yok; sadece iyi oldukları konularda iyiler.

İkinci Endüstriyel Devrim

Kelly ikinci boyutu, yeni endüstriyel devrimi başlatacak olan teknolojinin yapay zekay olmasıyla açıklıyor. Bildiğimiz endüstriyel devrim tamamen insan ve hayvan gücüne üstün gelmesi için ürettiğimiz yapay güç; yani elektrik, buhar gücü ve fosil yakıtlara bağlıydı. İçinde yaşadığımız çağda ise elektrikle çalıştırdığımız her şeyi akıllılaştırarak bu devrimi gerçekleştireceğiz.

Üçüncü boyutun ise yapay zeka ile yapacağımız iş birliğiyle ilgili olduğunu açıklayan Kelly, robotların bizim hali hazırda yaptığımız pek çok işi üstleneceğini ve insanların da şu an yaptıkları işleri yeniden şekillendirmeleri gerektiğini söylüyor. Böylece, aslında yapay zeka düşünüldüğü gibi işlerimizi elimizden almayacak; aksine bizim üretken olmamızı gerektiren birçok işi devralarak bize yeni iş olanakları tanıyacak. Çünkü aslında üretkenlik, insanlar gibi bilim ve sanatla ilgilenmek isteyen bir türe göre değil; üretkenlik robotlara göre bir şey.

Üretken Olmayan İnsanlığın İlk Saatleri

Kelly bilim ve sanat gibi alanların aslında üretken olmadığını şöyle açıklıyor. “Bilim aslında kendisine içkin bir şekilde üretken değil; çünkü hata üzerine hata yaparak gelişen bir alan olarak zamanımızın çoğunu başarısız olacak deneylere harcıyoruz. İnsan ilişkileri de aynı şekilde.” Dolayısıyla aslında önemli olan bir yapay zekanın tek başına olan başarısı değil; insan ile beraber ortaya koyduğu işin başarısı.

Peki gelecekte ne olacak? Kelly’ye göre önümüzdeki 25 yıl içerisinde, şu an aslında internete bile sahip olmadığımızı anlayacağız. Yani şu anda yaşayan insanlık her şeyin en başında. Şu an internete sahip değiliz, yapay zekaya da sahip değiliz. 20 yıl sonra piyasada olacak en popüler yapay zeka ürünü daha icat edilmedi. Kelly’ye göre, teknoloji aslında insanlık tarihinde ilk saatlerini yaşıyor; ve bir şeyler icat etmek için aslında hiç de geç değil.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurun

[wysija_form id=”2″]

TED konuşması: İyi hackerlar neden iyi vatandaşlar yaratır?

Code for America adında bireyler arasında interaktif ağ kurmayı amaçlayan bir girişimin yöneticilerinden olan Catherine Bracy, 2014 yılının Şubat ayında yaptığı TedTalk konuşmasında hacklemenin kötü tarafları olduğu kadar iyi şeyler için de kullanılabileceğine dikkat çekiyor. Hacker denildiğinde aklınıza Benjamin Franklin’in yüzü gelmiyor olabilir ama Bracy, Ben Franklin isminin neden önemli olduğunu açıklıyor.

 

 

 

 

 

Hacker denildiğinde insanların aklına genellikle bodrum katında sürekli bilgisayar başında oturan tehlikeli çocuklar ya da kimlik bilgilerinizi çalmaya çalışan gizemli suçlular geldiğini söyleyen Bracy, günümüzde hâkim olan popüler kültürün de hacklemenin korkulacak bir şey olduğu izlenimini yaygınlaştırdığını anlatıyor.

Hacklemek her zaman kötü müdür?

Aslında kimliğinizi çalmaya çalışan her hackerın yanında bir doğal felaket sonrasında sevdiklerinize ulaşmanızı sağlayacak araçlar yaratan veya bir petrol sızıntısı olayında doğanın ne kadar zarar gördüğünü ortaya çıkarmaya çalışan hackerlar mevcut. Bracy hacklemeyi, demokratik bir eylem ve de var olan sisteme amatör bir yenilik getirme çabası olarak tanımlıyor.

İlgili yazı >> Siber Bülten’deki tüm siber/bilgi güvenliği TED’leri için tıklayınız

Hackleme eylemi sanılanın aksine Amerikan demokrasisinin temelini oluşturan bir olgu. Wright Kardeşlerden Steve Jobs’a dünyaca tanınan hackerların yanında Bracy, insanların pek de tanımadığı ama tüm zamanların en iyi hackerlarından olan bir isimden bahsediyor: Benjamin Franklin. Hükümetlerin insanlar tarafından inşa edilebilir olduğuna inanan Franklin’in fikirlerinden yola çıkan Bracy, bu insanları sivil hackerlar olarak adlandırıyor.

Sivil hackerlar ve Code For America girişimi

Bir sivil hacker olmak için aslında bir bilgisayar programcısı olmanız gerekmiyor. Hükümetin karşılaştığı sorunlara 21. yüzyılın araçlarını kullanarak çözüm bulabileceğine inanan herkesin birer sivil hacker olabileceğini söyleyen Bracy, Code for America projesinde yer alan insanların birçoğunun teknik anlamda bir hacker olmadıklarını aktarıyor. Yani, herkes potansiyel bir sivil hacker olabilir.

Örneğin 2013 yılında Honolulu’da gerçekleştirdikleri bir projede üç hackerdan oluşan bir ekipten, şehir için bir internet sitesini düzenlemeleri isteniyor. Bunun yerine bir paralel site açan ekip, vatandaşların daha iyi iletişim kurabilecekleri bir ortam yaratmayı hedefliyor. Honolulu Answers adını verdikleri sitede herkesin kullanabileceği kolaylıkta bir ara yüz ile hizmet veren Code for America ekibi, vatandaşlardan şehirle ilgili sık sorular sorulara cevap yazmalarını istiyor. Böylece, tüm içeriği vatandaşların hazırladığı siteyle vatandaşların hükümetle ortak çalışmasını sağlayacak yeni bir yöntem geliştirilmiş oluyor.

Honolulu’da başlatılan projenin bir benzerini ise 2014 yılında Ulusal Sivil Hacker Günü’nde Oakland’da gerçekleştiren Code for America ekibi, Honolulu Answers sitesinin açık kaynak kodunu alıp Oakland Answers adında bir siteye dönüştürüyor ve bu kez de Oaklandlı vatandaşlar şehirleriyle ilgili sık sorulan sorulara cevaplar hazırlıyor. Bracy’nin de şahsen katıldığı ve birkaç soru cevapladığı bu eylem, vatandaşları birleştirici, güçlendirici ve sorumluluk duygusunu arttırmaya yönelik bir çalışma olarak tarihe geçiyor. Code for America bu şekilde gerçekleşen ufak çapta sivil hack hareketleriyle vatandaşlık bilincini harekete geçirip hükümetlere olan güvenin tazelenmesini sağlıyor.

Tüm bu eylemlerin 21. yüzyıla özgü katılımcı bir ekosistem yarattığı belirten Bracy, sivil hack eylemlerinin oy vermek, imza kampanyaları ve protestolar düzenlemek dışında vatandaşların katılımını sağlayacak yeni yollar yarattığını gösteriyor. Benjamin Franklin’in 1736 yılında Philadelphia’da kurduğu ilk gönüllü itfaiye “Brigade” gibi sivil çözümler öne süren Code for America, sivil hackerlardan oluşan bir ağ yaratarak mevcut sisteme yenilik getirmeyi, yerel yönetimleri desteklemeyi ve vatandaşları güçlendirmeyi vadediyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]

Hükümetler siber savaşı anlayamaz, hackerlara ihtiyacımız var

İstihbarat tehditleri, güvenlik analizi ve kişisel gizlilik teknolojileri üzerine çalışan bir araştırmacı olan Rodrigo Bijou, 2015 yılının Aralık ayında yaptığı TED konuşmasında hükümetlerin artık günümüzde yaşanan siber savaşları anlamakta bireylere göre çok daha geride kaldığından ve güvenliğimizi sağlamak için bireyleri dijital olarak kontrol etmekten vazgeçmeleri gerektiğinden bahsediyor.

İnternet ve diğer teknolojiler ile özellikle sosyal medyanın global çapta yaygınlaşması sonucu birçok genç, birbirinden ayrı farkındalıklarla internet üzerinden radikalleşmeye başladı. Kimileri Facebook üzerinden ulaştıkları terörist örgütlere katıldılar; kimileri ise ülkelerinde verdikleri demokrasi mücadelelerini dijital sınırları aşarak Twitter üzerinden duyurdular. Bijou’ya göre bu, çağımızda yaşanan çatışmaların artık coğrafi sınırların ötesine geçtiğinin en büyük kanıtı. Bu sınırların her geçen gün daha çok dijitalleşmesiyle bireyler, hükümet ve askeri istihbarat servislerinin geri kalmış teknolojilerine kıyasla yeni çevrimiçi platformlara çok daha hızlı uyum sağlıyor.

Bilgi/Siber güvenlikle ilgili TED konuşmaları için tıklayınız

İstihbarat Güçleri Radikalleşmeyi Fark Etmekte Yetersiz

Her geçen gün genç bireyler internet üzerinden radikalleşirken, aynı zamanda Charlie Hebdo saldırısı öncesinde olduğu gibi insanların bilgisayarlarına yüklediği bir görselle zararlı yazılımlar bilgisayarlarımızı çok kısa süreler içerisinde ele geçiriyor. Hem çevrimiçi hem de çevrimdışı saldırıların birbirlerini tetikleyerek ilerlediği 21. yüzyılda siber savaşların içindeyse hükümetler yer alamıyor.

Dünya Tehdit Değerlendirmesi adı altında yapılan bir çalışmadan bahseden Bijou, 2007’de hazırlanan tehditler listesinde siber güvenlikten hiç söz edilmemesini hükümetlerin bu konudaki yetersizliğine bağlıyor. Listeye yıllar sonra, 2011’de girmeyi başaran siber güvenlik meselesi daha sonraki yıllarda önem kazansa da Bijou’ya göre çalışma takip edilemeyen bu dijital savaşların hükümetler tarafından nasıl engellenemediğini açıkça gözler önüne seriyor.

Siber Bülten abone listesine kaydolmak için formu doldurunuz

[wysija_form id=”2″]

Siber Güvenliği Sağlamanın Anahtarı: Hackerlar

Peki kurumlar ve hükümetler bu çatışmaları engellemekte yetersiz kalıyorsa, güvenlik nasıl sağlanacak? Bijou’ya göre bu sorunun çözümü bireyler ve bireylerin arasındaki güvenlik ağlarında saklı. Günümüzde bireyler siber güvenlik konusunda hükümetlerden çok daha güçlü bir noktadaysa, bireylerin yeterli bir eğitim düzeyine erişmesi sağlanarak kötü amaçlar yerini daha güvenli bir çevrimiçi ortama bırakabilir.

Bijou’nun da bahsettiği gibi, bireylerin daha çok güç sahibi olması aslında hükümetlerin ve kurumların güç kaybetmesi anlamına geliyor. Bireysel olarak herkesi izleyebilmek sadece istihbarat birimlerinin değil; herhangi bir hacker’ın kolaylıkla yapabileceği bir eylem olduğundan, hükümetlerin kitlesel izlemeden vazgeçmesi halinde dünyanın başka bir yerinde bilgisayarımızı ele geçirmeye çalışan biri de bunu yapamayacak. Bu durum Bijou’ya göre, siber güvenliğin en üst noktaya çıkabilmesi adına ilham verici teknolojik bir fırsat.

Markham Nolan: İnternette gerçeği ve kurguyu ayırmak

17 yaşından beri gazetecilik yapan Markham Nolan, 2012 yılında TEDSalon’da yaptığı konuşmasında, günümüz gazeteciliğinin karşılaştığı sorunların altını çiziyor ve internetle birlikte gelişen teknolojilerin, gerçeklik algısını nasıl değiştirebileceğine değiniyor.

Nolan konuşmasına internetin hayatımızda bu kadar temel bir rol oynamadığı zamanlarda insanların haberlere ve haberciliğe tepki verdiğini, fikirlerinin onlara göre şekillendiğinden bahsederek başlıyor. Eskiden haberleri ve medyanın yöntemlerini etkileme imkanı olmayan izleyici ve okuyucuların, artık haberlerin yazılmasına yardım ettiklerini, habercilere kaynak olduklarını, yeri geldiğinde eleştirileriyle yapılan haberlere yön verdiklerini ve okumak istedikleri haberleri dile getirebildiklerini anlatıyor.

SİBER / BİLGİ GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ TED KONUŞMALARINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN

Bu aradaki farkı basit bir şekilde açıklamak isteyen Nolan, 4 yaşındayken BBC greve gittiğinde çizgi filmlerini izleyemediği için kanala bir şikayet mektubu yazdığını, ancak cevabını ancak 3 hafta (ve grev sona erdikten sonra) alabildiğini söylüyor. Fakat günümüzde gazeteciler ve haber kanalları, insanlarla doğrudan ve her an iletişim kurabiliyor, hatta buna göre hareket ediyorlar. İzleyicilerin yorumlarına, fikirlerine ve tepkilerine göre hangi haberlerin ne kadar ilgi gördüğünü gözlemleyebiliyor, haberin kendisinden bile bu yolla haberdar olabiliyorlar.

İnternet sayesinde bir haberin dünyaya yayılma hızının tahmin edebileceğimizden bile hızlı olduğunu söyleyen Nolan, 2012 yılında Costa Rica’da meydana gelen bir depremden örnek veriyor. Gerçekleşen depremin Managua’ya varmasının 60 saniye, Managua’da birinin depremi Twitter’dan duyurmasının ise 30 saniye sürdüğünü belirten Nolan, tüm dünyanın bu depremi 30 saniye içinde öğrenme şansını elde ettiğini varsayıyor. Yani, dünyanın herhangi bir yerinde olan herhangi bir olaya bir gazetecinin (ve herkesin) ulaşması için cep telefonuna bir göz atması ya da tarayıcısına bir iki defa tıklaması yeterli oluyor.

Bilgiye erişmenin bu derece kolay olduğu bir çağda asıl problemin hangi haberin araştırmaya değer ya da daha da önemlisi doğru olduğunu anlamanın git gide zorlaşması olduğunu söylüyor Nolan. Bir kasırga olduğunda internete yüklenen fotoğrafların sahte mi, eski mi yoksa başka kaynaktan çalınmış mı olduğunu anlama işi de gazetecilere düşüyor. Buna örnek olarak ise Hama, Suriye’de çekilmiş bir videoyu veriyor. Görüntülerde bir kamyonetten nehre atılan kan revan içindeki bedenler yer alıyor. İnternetteki iddialara göre bu bedenler, Suriye ordusundaki askerlere ait. Gazeteciler bu görüntülerin gerçekliğini kanıtlamak zorunda oldukları için videonun yayılmasıyla bağlantılı üç farklı kaynağa soruyorlar. Kaynaklardan ilki bu köprünün var olmadığını, ikincisi köprünün Hama’dan başka bir yerde bulunduğunu, üçüncü kaynak ise köprünün Hama’da olduğunu fakat baraj kapatıldığı için derenin kurumuş olması gerektiğini iddia ediyor. Bu noktada iş gazetecilere düşüyor. İnternetim tamamen ücretsiz kaynaklarını kullanan Nolan ve arkadaşları Google Maps’i açıyor ve tüm köprülere bakmaya başlıyorlar. Görüntüler sayesinde köprünün doğru-batı yönlü nehri kestiğini, köprünün üzerindeki parmaklıkları ve nehir kenarında neler bulunduğunu bildikleri için, köprüleri hızla elemeye başlıyorlar. Hama’nın az ilerisinde nehri doğu-batı yönlü kesen bir köprü buluyor, uydu görüntülerine ve orada çekilip internete yüklenmiş fotoğraflara bakarak bu köprünün aradıkları köprü olduğu kanısına varıyorlar. Bu sayede üç kaynaktan yalnızca sonuncusunun güvenilebilir bir kaynak olduğuna karar veriyorlar. Ve internet sayesinde bunu, Dublin’deki ofislerinde otururken 20 dakika içinde bulabiliyorlar.

İnternette her gün önünüzden gelip geçen yüz binlerce bilgi, fotoğraf ve video var. Nolan, bu bilgileri akıllıca kullanmayı başarırsak, çok ilginç şeylere ulaşabileceğimizi söylüyor. Ve bu bilgi fazlalığını ayrıştırmak, ihtiyacımız olan, doğru, güvenilir ve kaliteli haberlere, bilgilere ulaşmak için yine internetin bize sağladığı ücretsiz uygulamaları kullanmak, dünyanın dört bir yanına saniyeler içinde ulaşmak mümkün.

Her saniye Instagram’a 58, Facebook’a 3500’den fazla fotoğraf, her dakika YouTube’a 72 saatlik video yüklendiği bu hızla değişen dünyada, Nolan’ın konuşmasının başından sonuna dek 864 saatlik video YouTube’a yüklenmiş olacak. Bu devasa veri bulutunun içinde doğruyu, ihtiyacımız olanı ve aradığımız şeyi bulmak ise yine bize düşecek.

HAFTALIK SİBER BÜLTEN RAPORUNA ABONE OLMAK İÇİN FORMU DOLDURUNUZ

[wysija_form id=”2″]